Santralistanbul’un Kuruluş Söylemi Üzerine Bir Analiz: Silahtarağa Elektrik Santrali’nden Santralistanbul Projesi’ne

Santralistanbul’un Kuruluş Söylemi Üzerine Bir Analiz: Silahtarağa Elektrik Santrali’nden Santralistanbul Projesi’ne

Gülçin Karabağ – Yıldız Öztürk

(Bu yazı Kasım 2014’te YTÜ’nün düzenlediği “Sanatı Yönetmek” başlıklı sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur. Bildiri kitapçığının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.)

ÖZET

Bu bildiride atıl durumda bulunan Silahtarağa Elektrik Santrali’nin İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından alınarak Santralistanbul’a dönüştürülmesi süreci, Santralistanbul’un kuruluş söylemi ve projenin kamuoyuna sunuluş biçimi üzerinden incelenecektir. Kuruluş söylemi ve iddiaları, Santralistanbul’un bugünkü durumuyla karşılaştırılacak ve bugün nasıl bir noktaya gelindiğine değinilecektir. Bildiride, 2007’den günümüze mekândaki dönüşüm ve bu dönüşümün hangi söylemsel pratiklerle kamuoyuna sunulduğu, mekânın kurucu metinleri üzerinden söylem analizi yaparak incelenmiştir.

Anahtar sözcükler: Santralistanbul, Silahtarağa Elektrik Santrali, kamusal alan, endüstri mirası.

Giriş

Santralistanbul kuruluş sürecinden itibaren sanat, sosyoloji, şehir planlama, ekonomi ve siyaset gibi farklı birçok disiplinin araştırma konusu olmuştur. Bu çalışmalarda öne çıkan tartışma başlıkları mekânsal dönüşüm, kamusal sanat, kültür endüstrisi, neoliberal ekonomi politikalarının eğitim ve kentsel dönüşüme etkileri olarak sıralanabilir (Budan, 2008; Sadri, 2008; Kaşlı, 2009; Odman, 2012). Biz ise bu bildiride, proje yetkililerinin kuruluş sürecinde yayınladıkları metinleri ve bu metinlerde vurguladıkları, endüstri mirası, sanatın kamusallaşması, modernleşme ve aydınlatma gibi temaları söylem analizi yaparak inceledik. Böylece mekânın kuruluş sürecindeki iddialardan günümüzdeki dönüşüme, söylemsel farklılıkları karşılaştırarak analiz etme imkânı bulduk. Bu bağlamda bildirinin kuramsal çerçevesini oluşturarak meseleyi hangi kavramlar üzerinden ele alacağımızı belirlemiş olduk. İncelediğimiz temel metinler proje tanıtım broşürü, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü tarafından yapılan “Elektrik, Modernleşme ve Kamusal Alan Projesi”nin sonuçları ve basında yer alan haberlerdir.

Bildiride öncelikle Silahtarağa Elektrik Santrali’nin tarihi anlatılarak Elektrik Santrali’nden Santralistanbul’a geçişte Elektrik Santrali’nin kuruluşundan devralınan “aydınlatma” misyonu ve bu misyonun modernleşme ile ilişkisi tartışılacaktır. Daha sonra Santralistanbul’un kuruluş süreci ve projenin basında nasıl yer aldığı incelenerek çizilen kavramsal-kuramsal çerçeve içerisinde tartışmalar yürütülecektir. Burada kültür-sanat mekânından üniversiteye Santralistanbul’un sunumundaki söylemsel dönüşümlerin izleri sürülmeye çalışılacak ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Santralistanbul Yerleşkesi’nin bugünkü durumuna yer verilecektir.

Silahtarağa Elektrik Santrali’nin Kısa Tarihçesi

İstanbul’un elektriklendirilmesi çalışmalarına 1910 yılında başlanmıştır. Demiryolu, maden işletmeciliği gibi elektrik işlerinin de özel şirketler yoluyla yürütülmesini sağlayan “kamu yararına ilişkin imtiyazları düzenleyen” yasanın çıkarılmasıyla hükümet tarafından bir ihale yapılmış ve bu ihaleyi kazanan Ganz Anonim Elektrik Şirketi tarafından 1910’da Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin Haliç’le birleştiği havzada çalışmalara başlanmıştır. 1914 yılında da İstanbul’da elektrik dağıtımına başlanmıştır (Elektrik Mühendisleri Odası Enerji Komisyonu, tarihi belirsiz: 82; Aksoy, 2007: 2).

“Silahtarağa Elektrik Santralı, Osmanlı Devleti’nin hem ilk kent ölçekli elektrik santralı, hem de kömürle çalışan ilk termik santralıdır. Silahtarağa yalnızca elektrik üretilen bir mekân olmayıp orada çalışan işçiler için çeşitli kompleksleriyle bir yaşam alanı da olması bakımından modern bir endüstri mekânının İstanbul’daki ilk örneklerindendir” (Aksoy, 2007: 1).

Elektrik Santrali’nin yapımı için Alibeyköy ile Kağıthane derelerinin Haliç’le birleştiği havza olan Silahtarağa’nın seçilmesinin çeşitli nedenleri vardır. Doğal bir liman olan Haliç, 19. yüzyıldaki sanayileşme hareketlerine bağlı olarak sahildeki saray, köşk ve yalıların yerlerini sanayi tesislerinin aldığı bir yer olmaya başlamıştır. 

“Bu dönemde, Osmanlı’da sanayi yapılarının, özellikle de buharla çalışan makinalara sahip sanayi yapılarının Unkapanı Köprüsü’nden daha doğuda yer almasına izin verilmemektedir. Bu nedenle sanayi, Silahtarağa ve Unkapanı bölgeleri arasında, Haliç’in kuzey ve güney sahilinde yoğunlaşmıştır. Haliç, tersanelerin yanı sıra irili ufaklı birçok sanayi tesisinin kuruluş yeri olarak seçtiği bir bölgedir. Haliç’in endüstriyel üretim için tercih edilen bir bölge olmasının temel nedenleri arasında, sakin, geniş ve derin bir su alanına sahip korunaklı bir liman olması, su ulaşımı ve ticaretine olanak sağlaması, Boğazlara açılması ve iki yakasındaki toprakların verimliliği sayılabilir” (Aksoy, 2007: 10). 

İçerisinde bulunulan dönemde elektriğin iletiminde büyük kayıplar olduğu düşünülürse bir elektrik santralinin büyük sanayi kuruluşlarına yakın olması daha akılcıdır. Büyük sanayi kuruluşlarının da mekânı olan Haliç havzasında bir elektrik santrali kurulması bu nedenle de açıklanabilir. Burada karşılıklı bir ilişki mevcuttur. Elektrik santralinin bu bölgede kurulması bu havzanın sanayi kuruluşlarınca da süreç içerisinde cazip olarak görülmesini sağlamıştır.

“Hammadde olarak kullanılacak kömürün deniz ve karayoluyla taşınmasının kolaylığı ve elektrik üretim sürecinin çeşitli aşamalarında kullanılacak suyun hemen bitişikteki dereden temin edilebilecek olması, elektrik santralı için Silahtarağa bölgesinin seçilmesindeki en önemli etkenlerdendir. Üstelik bu bölgenin kentin ne tam içinde, ne tam dışında, buna karşılık merkezi bir yerde bulunması, Pera, tarihi yarımada ve kentin diğer alanlarına elektrik dağıtımı için yerleştirilecek kablo ve diğer tesisatın kurulumu için kolaylık sağlamıştır” (Aksoy, 2007: 10).

1914’te elektrik dağıtımına başlayan santral, 1937’de millileştirilmiştir. Hükümet Silahtarağa Elektrik Fabrikası’nı satın almış ve Silahtarağa, Nafıa Vekaleti’ne bağlı olarak kurulan İstanbul Elektrik İşleri Umum Müdürlüğü’ne geçmiştir (Aksoy, 2007: 29). 1939’da İstanbul Belediyesi, İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İşletmeleri’ni (İETT’yi) kurarak Silahtarağa’nın işletmesini üstlenmiştir. 1962-1963’te İETT, elektrik santralini Etibank’a devretmiştir. 1970’de Türkiye Elektrik Kurumu’na (TEK’e) devredilen santral, 1983’te tesislerin eskimesi, elektrik üretimi sürecinde soğutma suyu temin edilen Alibeyköy deresinin kirlenmesi sebeplerinden kapatılmıştır. 1983’te kapatılan santral, 1991’de İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararı ile tescillenmiştir.

2004’te “İstanbul Bilgi Üniversitesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yaptığı protokolle Silahtarağa Elektrik Santralı’nı koruyarak bu mirası İstanbullulara ve Türkiye’ye 21. yüzyılda yaratıcı enerjinin odağı olacak şekilde sunmak üzere bir eğitim, kültür, sanat ve müze merkezi olarak işlevlendirme çalışmalarını başlatır” (Aksoy, 2007, 29).

2005’te Silahtarağa Santrali’nin Santralistanbul’a dönüşümü projesi Koruma Kurulu’ndan geçmiş ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından projeye başlanmıştır. 2007’de İstanbul Bilgi Üniversitesi, Ciner ve Doğuş Grubu ortaklığıyla gerçekleştirilen projeyle birlikte kültür-sanat mekânına dönüştürülen alanda, tasarımı ve işlevlendirilmesi gerçekleştirilen yapılar kullanıma açılmıştır. Santralistanbul’un açıldığı dönemde içinde “Çağdaş Sanat Müzesi’nin yanı sıra Enerji Müzesi, kütüphane, eğitim binaları ile konuklar için inşa edilen rezidans binaları yer almakta”ydı (Kürkçüoğlu, 2008: 157). Ancak 2012 yılında, dersliklerin kapasitesinin öğrenci sayısını karşılayamadığı gerekçesiyle Çağdaş Sanat Müzesi dersliklere dönüştürülmüştür. Günümüzde Santralistanbul’un boş kalan alanlarına yeni binaların yapımı sürmektedir. Santralistanbul’un girişinde bulunan ve henüz hizmete açılan “Studio Santral” öğrenci yurdu, “İstanbul Bilgi Üniversitesi içerisinde yer alan ve üst düzey konfor ve kalite hedeflenerek inşa edilmiş bir yurt” (https://studiosantral.com/hakkimizda, 15.11.2014) olarak tarif edilmektedir.

Santralistanbul’un Kuruluş Söylemleri

Bildirinin bu bölümünde Santralistanbul’un kuruluşu, tanıtım broşürü ve basın metinlerinde yer alan ve dört temel başlıkta topladığımız söylemler üzerinden incelenecektir.

1- Bir Endüstri Mirasının Korunarak İşlevlendirilmesi

Santralistanbul’un kuruluşunda ön plana çıkan söylemlerden bir tanesi, bir endüstri mirasının dönüştürülmesi ve bu mirasın kültür-sanat üzerinden geleceğe taşınmasıdır. Burada öncelikle endüstri mirası kavramına değinmek yerinde olacaktır. “(…) ‘Endüstri mirası’, belirli bir tarihsel niteliğe ve öneme sahip eski endüstri yapılarının, alanlarının ve bunlarla ilişkili her çeşit varlığın kendisini (…) ifade etmek için kullanılmaktadır” (Saner, 2012: 53). Endüstri mirası tıpkı kültürel miras gibi ulusal sınırları aşan uluslararası boyutları bulunan bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda faaliyet yürüten ve standartlaşma çalışmaları yapan Uluslararası Endüstri Mirasını Koruma Komitesi tarafından hazırlanan Nizhny Tagil Şartı’nda endüstri mirası, ‘endüstri kültürünün tarihsel, teknolojik, toplumsal, mimari ya da bilimsel değere sahip kalıntılarından oluştuğu şeklinde tanımlanır.’ (TICCIH, 2003: 2). Bir başka tanıma göre, “endüstri mirası, basit mekanik aletlerden, geniş endüstriyel bölgelere uzanan ölçekteki fiziksel bütün elemanları kapsayan genel bir kavramdır” (Cengizkan, 2006: 9). Bu miras türündeki yapılar/alanlar yasal olarak tescillenerek, çağa uygun işlevlerle donatılıp yeniden kamuya açılmaktadır.

Santralistanbul projesi öncelikle yakın tarihin önemli bir ‘endüstri mirası’nın korunarak dönüştürülmesi üzerinden lanse edilmiş; tarihin kültür ve sanatla buluştuğu yer olarak tanıtılmıştır. Santralistanbul’un herhangi bir mekân olmadığı, önemli bir tarihsel mirasın üzerine kurulmuş bir kültür-sanat platformu olduğu vurgulanmıştır. Bir endüstri mirası olan Silahtarağa’nın “Türkiye’nin en büyük kültür, sanat ve eğitim merkezine dönüştürüldüğü” söylemi 2007 yılındaki açılış konuşmalarına da yansımıştır (Sarıkaya-Karakuş, 12.07.2007).

2- Santralistanbul’un Devraldığı ‘Aydınlatma’ Misyonu

Santralistanbul’un kuruluşu ile ilgili bir haberde Silahtarağa Elektrik Santrali’nden “Yıllarca çalışmış, didinmiş… Koca İstanbul’a tek başına elektrik vermiş…” bir “dede” olarak söz edilmiş ve onun İstanbul’un iki yakasını da aydınlattığı belirtilmiştir. Geçmişten devralınan mirasla birlikte çağdaş bir kültür, sanat ve eğitim platformuna dönüştürülmesi hedeflenen Santralistanbul, bundan böyle aydınlatma misyonunu kültürel alanda devam ettirecektir.  Habere şöyle devam edilmiştir:

“Şimdi durum biraz daha farklı. Bu mekân yine tüm İstanbul’u Türkiye’yi, hatta dünyayı aydınlatıyor, ama bir tek farkla. Bizim yürüyen şato biraz yorgun şimdi. Yıllarca süren uykunun mahmurluğu var üzerinde aydınlığını yalnızca kendisine gelenlere veriyor bahsi gecen aydınlatmayı da elektrik enerjisi dağıtarak değil, dünyanın pek çok yerinden gelen eserleri ve birbirinden değerli konukları ağırlayarak yapıyor. Bünyesinde gerçekleşen pek çok sergi, konser ve konferansın ev sahibi” (Kalem, 01.08.2009).

Türkiye modernleşmesinin “(…) ‘yukarıdan biçimlendirici’, ‘inşa edici’ toplumsal mühendislik tavrı” (Kadıoğlu, 1999: 21), bir klişe olarak karanlık-aydınlık dikotomisine sürekli referans vermiş ve aydınlatma metaforunun temel siyasal, sosyo-kültürel söylemler arasında yer almasında etkili olmuştur. Bu anlayış sadece üst-siyasal söylemlerin kurulmasında değil gündelik yaşam pratiklerinin biçimlendirilmesinden estetik alandaki temsil biçimlerine dek etkili olmuştur. Birçok resim ve çoğu kamusal alana yerleştirilmiş heykelde meşale tutan genç imgesinin yer alması karanlığın geçmişi, eski toplumsal yapıyı ve cehaleti simgelediği; şimdinin ve geleceğin ise aydınlıkla temsil edildiğinin göstergeleridir. Delice (2007: 15-17)’nin belirttiği gibi Silahtarağa Elektrik Santrali, aydınlatma işleviyle, yaşadığı dönüşümler ve modernleşmeye dair kırılmalar göz önünde bulundurularak ele alınmalı; elektriğin toplumsal, kültürel dönüşüm ve modernleşme projesi ile ilişkisi çerçevesinden değerlendirilmelidir. Modern devlet normlarında elektrik kullanımının kentteki gündelik hayatın kurulmasında önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Bu sebeple kente elektrik dağıtımını yapan bir mekân olarak Silahtarağa, hem temel hem de mecazî anlamda aydınlatma misyonuna sahip bir anlayış çerçevesinde kurulmuştur. Santralistanbul’un kuruluşunda da kültür ve sanat platformu olması açısından Elektrik Santrali’nin “aydınlatma” misyonunu devam ettireceği üzerinden bir sunum yapılmıştır. Modern devletin ihtiyaç duyduğu yeni tip insan ve yeni yaşam tarzı için elektriğin gerekliliği yeni kurulan devlet için Elektrik Santrali’nin önemini arttırmıştır. Santralistanbul ise bu iddialı söylemin günümüzdeki “aydınlatma” versiyonu üzerine inşa edilmiştir (Delice, 2007: 13-17).

3- Çağdaş Sanatın Merkezi Olarak Santralistanbul

“Türkiye’de müze olarak tasarlanan ilk yapı, 1891’de inşa edilen şimdiki İstanbul Arkeoloji Müzesi’dir. İstanbul Müzesi’nden yüz yirmi yıl kadar sonra, ilk kez bir yapı sanat müzesi olarak tasarlanmış ve yine ilk kez sanatı yeniden tarih sahnesine taşımıştır” (Artun, Radikal, 13.09.2007). Çağdaş Sanat Müzesi’nin mimarları bu yapıyı oluştururken kalanlar ve yeni tasarım anlayışlarını birleştiren bir ara formülü benimsemiştir. Sayın’ın ifadesiyle;

“5 bin metrekarelik Çağdaş Sanat Müzesi, iki eski yapı üzerine kurulmuş üç yeni yapıdan oluşuyor. Birinden geriye küçük bir duvar, diğerinden de sadece temel izleri kalmış. Biz de olabildiğince nötr yapılar tasarladık. Birbirinin aynı bu iki binanın, içinde sergilenecek işlerin önüne geçmemesine dikkat ettik” (Gence, Hürriyet Cumartesi, 22.09.2007).

Santralistanbul yalnızca çağdaş sanatın kendine yer bulabileceği bir mekân değil, İstanbul’da çağdaş sanatın merkezlerinden biri olmaya aday bir mekân olarak lanse edilmiştir. Dönüştürülen bu mekânın İstanbul için bir kazanım olduğu ve Avrupa Kültür Başkenti olmaya aday İstanbul’un böyle bir mekânla dünya çapında kültür ve sanat arenasında elinin daha kuvvetli olacağı belirtilmiştir. Santralistanbul bu açıdan İstanbul’un ünlenmesine yardımcı bir ‘cazibe merkezi’ olarak sunulmuştur. Tasarım’da çıkan bir haberde yurt dışındaki kültür mirası alanlarının kültür-sanat projeleri aracılığıyla nasıl dönüştüğüne yer verilmiştir.

“Modernliğin sindiği sanayi binalarının kültür sanayisine devredilmesi ve kültür merkezleri haline getirilmesi post endüstriyel kent kavramının beraberinde getirdiği bir anlayış. Özellikle Almanya ve İngiltere gibi sanayileşmeyi güçlü olarak yaşamış Avrupa kentlerinde bu yeniden yapılanma daha belirgin. Bugün Türkiye’de bu dönüşümün bir benzeri olan Bilgi Üniversitesi’nin “santralistanbul” projesi kültür sanayisine önemli bir katkıda bulunuyor. Kazan daireleri makine daireleri, işçi lojmanları ve kömürün indirildiği alanlarıyla 118 bin metrekarelik bir alan, endüstriyel miras örneği. Şimdi bu genişliğini bünyesinde gerçekleştirdiği faaliyetlerle değerlendiriyor. “Modern ve Ötesi” sergisine ev sahipliği yaptığı 2007 yılından bu yana Çağdaş sanat ve kültürün gerçekleştirilmesine yönelik alanlar, herkese açık kütüphane. Uluslararası sanatçı rezidansları, eğitim birimleriyle hizmet veriyor” (Tasarım, 2007: 46-48).

Hou Hanru küratörlüğünde gerçekleştirilen 10. İstanbul Bienali’nin Santralistanbul’un açılış süreciyle kesişmesi, çağdaş sanatın merkezi olma iddiasının pratiğe geçmesinde fırsat olmuştur. Bu kapsamda mekânda Bienal’e paralel etkinlikler düzenlenmiştir. “Kamusal Alan ve Güncel Sanat Pratikleri” başlıklı panel, “Işık, Aydınlanma ve Elektrik” ve “Modern ve Ötesi” başlıklı sergiler ile film gösterimleri bu etkinlikler arasında yer alır. Santralistanbul’da gerçekleşecek etkinlikler üzerine yazan İnceoğlu (Hürriyet Keyif, 08.09.2007), “Bu santralda artık sanat üretilecek. (…) bu yeni mekanda bugünden itibaren Enerji Müzesi, Uluslararası Rezidans Programı, 10. İstanbul Bienali atölye ve eğitim programları, uluslararası kültür projeleri ve rekreasyon alanları da hizmete giriyor” şeklinde haber yaparak, mekânın işlevlerinden ve paydaşlarından söz etmiştir.

Kurucular tarafından müzenin, tarihsel olarak öncü bir rol üstlendiği her platformda gündeme getirilmesine rağmen müze binası 2012’de dersliğe dönüştürülmüş ve müze koleksiyonu Maçka Mezat’ın müzayedesinde satışa sunulmuştur. Çağdaş Sanat Müzesi’nin tasfiyesi ve eserlerin satılması süreci basit bir fizikî dönüşümden ziyade zihinsel dönüşümün bir yansımasıdır. Bir anlamda kamusal sanat alanı olma iddiası terk edilip daha fazla kâr elde etme anlayışının başat hale gelmesi mekânı da şekillendirilmiştir. 2006-2009 yılları arasında Bilgi Üniversitesi’nin %50 hissesinin Laureate Education isimli Amerikalı bir şirkete satılmasıyla başlayan değişim süreci Santralistanbul’u mekânsal anlamda bu şekilde etkilemiştir (Odman, 2012). Bu dönüşüm üniversitenin internet sitesinde,

“2006 yılında eğitim ve araştırma kalitesini artırmak ve Türkiye’de dünya ile rekabet edebilecek bir üniversitenin olması hedefleriyle dünyanın en büyük uluslararası eğitim ağlarından olan Laureate Education ile uzun vadeli bir işbirliğine gitti ve bu ağın bir parçası oldu” (2014) şeklinde ifade edilmiştir.

Müzenin tasfiyesi sürecinde sanatçılar müzenin bir satış yeri olmadığını ifade ederek, eserlerinin “haraç mezat” satılacağını tahmin etmediklerini belirtmişlerdir (Bay, Milliyet, 06.02.2013).

Bu durum kamuoyunda ve koleksiyonda eserleri  bulunan sanatçılarda şaşkınlık yaratmış, yönetimin tavrı, başta sanat camiası olmak üzere ulusal ve uluslararası çeşitli platformlarda eleştirilmiştir. İmza kampanyaları ve eleştirilere rağmen koleksiyon parçalanmaktan kurtulamamıştır. Koleksiyonun önemli bir bölümü Öner Kocabeyoğlu ve Nezih Barut tarafından alınmıştır. Sarkis ve Nil Yalter müzayede sürecini ısrarla takip edip, yetkililerle iletişime geçtiğinden müzayede düzenleyicileri adı geçen sanatçıların işlerini satıştan çekmek zorunda kalmıştır (Fowler, The New York Times, 17.04.2013). Bu konu üzerine görüşlerini bildiren sanatçılar, galeri yöneticileri ve küratörlere göre, sorunlardan bir tanesi, koleksiyon eserlerinin sembolik fiyatlarla müzeye satılmış olmasıdır. Bir diğeri eserlerin fiyatlarının sembolik olup olmamasının ötesinde, sanatçılar eserlerini bu koleksiyona verirken müzede sergilenmesi amacıyla vermiştir. Oysa eserlerin satılması durumunda kamusal hizmet anlayışı yok olmakta ve güven ilişkisi zedelenmektedir. Üçüncü olarak, “biz bunları parasıyla aldık ve istediğimizi yaparız” anlayışıyla koleksiyonu parçalamak Türkiye’nin sanat belleğine zarar vermektedir. Son olarak, üniversite bünyesinde toplanmış, araştırmacılara açık bir  koleksiyonun toplu olarak saklanmaması, korunmaması etik değildir (Aktuğ ve Ekinci, Radikal, 02.02.2013). Koleksiyonun bu şekilde dağıtılması Santralistanbul’un kuruluş söyleminde vurgulanan kamusal sanat alanı oluşturma mantığına uymamaktadır. Bu durum, kamunun sanat eserlerine erişim imkânının engellenmesi anlamına gelmektedir.

4- Sanatın Kamusal Alanı Olarak Santralistanbul

Türkiye’nin siyasal gündeminde kamusal alan tartışmalarının yapıldığı bir dönemde faaliyete geçen Santralistanbul, kendisini sanatın kamusal alanı olarak da tarif etmiştir. “Kendisini sanatın ‘kamusal alanı’ şeklinde tanıtan Santralistanbul, ev sahipliği yapacağı sergi, açıkoturum, konferans ve seminerlerle sanatın hayatla olan ilgisini gündeme getirecek ve daha sivil bir sanat ortamının oluşmasına katkıda bulunacaktır” (Akıncı, Zaman, 04.09.2007).

Santralistanbul’un sanatın kamusal alanı olduğu söyleminden ne kastedildiğinin anlaşılabilmesi amacıyla, Santralistanbul ve Avrupa Birliği’nin ortak projesi olan ve AB Kültür 2000 Programı çerçevesinde yürütülen “Kamusal Alan ve Güncel Sanat Pratikleri” etkinliğinden kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Bu proje kapsamında kamusal alanın dönüştürülmesinde ve demokratikleşmesinde sanat uygulamalarının yönlendirici rolünün irdeleneceği çeşitli çalışmalar yapılması planlanmıştır. Yapılan panellerde kamusal alanın yeniden tarif edilmesi üzerinde durulmuş, “belli bir mekândan yola çıkarak yerel kimlik üzerinden üretilen sanat çalışmalarında işbirliği ve katılımcılık imkânları” (Akıncı, Zaman, 04.09.2007) tartışılmıştır. Santralistanbul’un bahsedilen dönemdeki uluslararası projeler direktörü Asu Aksoy, projenin çıkış noktalarından en önemlisinin, Santralistanbul’un kendisinin açmaya çalıştığı tartışmaların araştırılması olduğunu söyleyerek projede,

“Bugün güncel sanatın tartıştığı konuların en önemlilerinden biri olan sanatın, kamuyla nasıl ilişki kurduğu, yeni kamuları nasıl yarattığı, sosyal konularla sanatın, sanatçının yeni sanat pratiklerinin nasıl bağlantı kurduğu, sosyal meseleleri yeni şekilde nasıl anlatmaya çalıştığı gibi bir gündemden” (Akıncı, Zaman, 04.09.2007) hareket ettiklerini belirtmiştir.

Kamusal sanat, kamusal alan tartışmalarını da içeren, mekânsal/fizikî, siyasi, sosyo-kültürel ve ekonomik boyutları bulunan geniş bir literatüre sahip. Bu nedenle bildirinin sınırları içerisinde bu tartışmaların tümüne yer vermenin imkânı olmadığından, daha çok Santralistanbul’un kamusal alan söyleminin ne olduğu üzerinde durulacaktır. Kurucu metinlerden anlaşıldığı üzere, Santralistanbul’un kamusal sanat alanı olarak tarif edilmesinin temelinde, mekânda düzenlenecek sergi, açıkoturum, konferans ve seminerlerle sanatın gündelik yaşam pratikleriyle bağ kurması vardır. Böylece daha sivil bir sanat ortamının oluşmasına katkıda bulunmak hedeflenmiştir. Bu anlayış ilk olarak 10. İstanbul Bienali sürecindeki etkinliklerle deneyimlenmiştir. Kamusal alan iktidar tarafından şekillendirilmeye çalışılırken, gündelik yaşam pratikleriyle bireyler ve toplumsal gruplar tarafında da yeniden ve yeniden inşa edilir. De Certeau (2008: 48, )’ya göre “günlük yaşamın ‘ayrıntılarına’ eklemlenen çok sayıdaki ‘taktik’ sayesinde işleyişin yönü” saptıran, en önemsiz, en sıradan işlemlerin ayrımına” varılabilir. Habermas (2004: 95-96)’ın, ‘kamuoyuna benzer bir alanda eşit bir biçimde temsil edilen farklı farklı bireylerin çeşitli araçlarla ilgilendikleri konularda ortak tartışma ve müzakereleri yürüttükleri bir alan’ şeklinde tanımladığı kamusal alan kavramı birçok düşünür tarafından da eleştirilmiştir. Habermas’ın liberal kamusal alanı idealize ettiği vurgulanmış, özel ve kamusal alanın, sivil toplum ve devletin sınırlarının keskinliği tartışılmış, Fransa, Almanya, İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesinde kamusal alanın cinsiyetçi ve sınıfsal dışlama pratiklerini içerdiği vurgulanarak karşı-kamusallıkların oluşturulabileceği belirtilmiştir (Frazer, 2004: 112, 116; Dacheux, 2012: 16-18).

Kamusal sanat temel olarak, gündelik yaşam ilişkileri içinde, deneyime açık bir demokratik işleyiş ve erişilebilirlik çerçevesindeki tartışmaları içerir.

“Kendini en önce konvansiyonel sanat mekânları olan müze ve galerilerden çeşitli boyutlarıyla ayıran kamusal sanat, mevcut sanat yapma biçimlerine sorular sorarak yeni yollar araştırır. Kamusal sanat, sanatın mekânla ve izleyiciyle olan ilişkisini sorgulaması, bitmiş sanat yapıtından çok sanatsal sürece vurgu yapması ve son olarak sanat-gündelik hayat ayrımını eritmeye odaklanması itibariyle kendisini yerleşik sanat pratiklerinden farklılaştırır.” (Sönmez’den akt. Sönmez ve Öcal: 2007: 32).

Tanıtım broşüründe, Haliç ve çevresinde gerçekleştirilecek kültür-sanat etkinliklerinin geniş toplum kesimlerinin katılımına açık şekilde organize edileceği belirtilmiştir. Ayrıca, bu etkinlikler aracılığıyla, İstanbul’un “çöküntü” alanlarından biri olarak tanımlanan Silahtarağa-Alibeyköy çevresiyle temas edileceği varsayılmaktadır. Tüm bu çabaların bir amacı da, İstanbul’un uluslararası sanat arenasındaki etkisini arttırmaktır. (Proje broşürü, amaçlar, 2006). Santralistanbul projesinin kamusal sanat alanı olma iddiası, geniş toplumsal kesimlere ulaşarak, özellikle gençlerle ortak iş yapabilme potansiyelini açığa çıkarmak hedefini de öncelemektedir.

“Çağdaş sanatların sadece sergileme değil, aynı zamanda ortaklaşa üretim ve araştırma yoluyla büyük kitlelere ulaşarak paylaşıldığı ve tartışıldığı, gençlerin yaratıcı bir ortamda sanatla tanışmasını ve giderek sanatın hayatlarında vazgeçilmez bir yer tutmasını sağlayacak dinamik ve açık bir ortam hazırlamak” (Proje broşürü, amaçlar, 2006) da projenin kamusallık niteliğinin yazılı göstergelerindendir.

Burada da sanatın büyük kitlelere ulaşmasına vurgu yapılmaktadır. Bunun yanı sıra sanatsal pratiklerin “beyaz küp”ün dışına çıkarılarak, kolektif üretimlerin destekleneceği bir anlayışın benimsendiği görülmektedir. Böylece eserlerin tamamlanmış, durağan, izlenecek nesne konumunun alt-üst edilerek, katılımcı özneler aracılığıyla etkileşime, iletişime açık, sürece dair ilişkisel bir yaklaşımla hayata dâhil edilmesi hedeflenmiştir. Kütüphane ve Bilgi Merkezi’nin tanıtımındaki vurgular incelendiğinde, merkezin erişime açık olduğundan, merkezde geniş bir kaynak havuzunun bulunduğundan ve rahatlıkla geç saatlere kadar çalışma olanaklarının varlığından söz edilmiştir. Kütüphaneyle bilime ilginin arttırılmasının yanı sıra sanata kültüre ilginin arttırılması ve çağdaş sanatlar alanındaki araştırmalar için gerekli kaynakların bulunabileceği bir yerin oluşturulması amaçlanmıştır (Proje broşürü, Kütüphane ve Bilgi Merkezi, 2006).

Silahtarağa Elektrik Santrali’nin lojmanları rezidans şeklinde düzenlenerek burada çeşitli ülkelerden gelecek misafirlerin ağırlanması ve onların bir süreliğine orada kalıp çeşitli üretici faaliyetlerde bulunmaları planlanmıştır. Bu kişilerin Santral’de ve dünyanın başka yerlerinde sergilenebilecek işler üretmelerinin yanı sıra, gençlerle atölye çalışmaları ve eğitim programları gerçekleştirmeleri de hedeflenmiştir. Tanıtım broşüründe eğitime yer verilmiş ve fakat üniversite üzerinde durulmamıştır.

“SANTRAL İSTANBUL’daki tüm etkinliklerin temel bileşeni eğitim olacaktır. Eğitim hizmetinden öncelikle ilköğretim çağındaki öğrenciler yararlanacaktır. Enerji Müzesi’nin giriş katında hazırlanacak özel parkurda, 8-14 yaş grubundaki çocuk ve gençlerin sanatla tanışmaları sağlanacak, edindikleri ilk izlenimin okullarında sürdürülmesi için Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak bir sanat programı geliştirilecektir. Çağdaş Sanatlar, yeni medya, mimarlık, tasarım ve moda alanlarındaki süreli eğitim programlarına ve atölye çalışmalarına gençlerin katılımı özendirilecektir” (Proje broşürü, Eğitim Programları ve Kentsel Dönüşüm, 2006).

Sanatın kamusal alana taşınmasının yöntemleri arasında, yeni rekreasyon alanlarının inşası, kentsel dönüşüm ve sanat sokağı projeleri de yer almaktadır. Tüm bunlardan bahsedilirken üniversitenin bu yapı içerisinde nerede duracağı, nasıl bir üniversite tahayyül edildiği bir yana üniversiteden hiç bahsedilmemektedir. Tanıtım broşüründe alanın sayısal verilerle tasniflendiği, tahmini ziyaretçi sayısı, eğitim programlarına katılacak gençlerin tahmini sayısı gibi bilgilere yer verildiği görülmüş ancak bu bölümde üniversitenin adı geçmememiştir (Proje Broşürü, Sayılar, 2006). Üniversite ile santral arasındaki ilişki üzerine bir haberde şunlar söylenmektedir:

“(…) santralistanbul, sanat üretiminin keyifli bir ortamda izlenebildiği bir mekân olmakla kalmayıp, sanatın günümüz dünyasındaki işlevinin sorgulandığı bir tartışma platformu yaratmayı amaçlıyor. Burada İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Fen-Edebiyat ve İletişim Fakülteleri kampüsünun yer alması da bu amacı destekleyen en önemli gerçek. Okulun misyonuyla paralel olarak santralistanbul; eğitim, sanat, kültürlerarası diyalog ve kentsel canlanmaya katkı sağlıyor” (Sedir, 01.12.2007).

Sonuç

Bu bildiride Santralistanbul’un kuruluş amacı ve bu amacın hangi söylemler üzerinden kamuoyuna nasıl sunulduğu üzerinde durulmuştur. Bu noktada ön plana çıkan kavramların cazibe merkezi, kültür-sanat platformu, sanatın kamusal alanı, endüstri mirasının dönüştürülmesi, kültür sanat üssü, enerjinin sanata dönüşmesi olduğu tespit edilmiştir. Santralistanbul’un bugünkü durumu analiz edilirken, bu çalışma için alanda yapılan gözlemler ve mekânın en önemli kullanıcılarından Santralistanbul Yerleşkesi öğrencileri ile yapılan görüşmelerden de yararlanılmıştır. Yapılan görüşmeler öğrencilerin rehberliğinde mekânı anlamlandırmaya yönelik olup, herhangi bir temsil iddiası taşımamaktadır.

 Santralistanbul’un kuruluş süreci basından ve tanıtım broşürü üzerinden incelendiğinde kuruluş söyleminin şu ana izlekler üzerinden oluşturulduğu görülmüştür: Bir endüstri mirasının korunarak dönüştürülmesi, mekanın elektrik santrali geçmişiyle bağlantılı olarak metaforik anlamda aydınlatma misyonu taşıması, çağdaş sanatın ve kamusal sanatın bir mekânı olunacağı.

Kuruluş sürecinde amaçlananlar ile mekânın bugünkü kullanım şekli karşılaştırılırsa Santralistanbul’un günümüzde bir anlamda bir kültür-sanat platformu olma iddiasını kaybetmiş, daha çok kültür ve sanat etkinliklerine de “önem verilen” bir üniversite kampüsüne dönüştüğü sonucuna varılabilir. Yukarıda bu iddiayı desteklemesi açısından Çağdaş Sanat Müzesi’nin tasfiye edilip alanın dersliklere dönüştürülmesinin ve koleksiyondaki eserlerin satılmasının ne anlama geldiği üzerine bir tartışma yürütülmüştür. Bu tartışmadan çıkan sonuçlar kuruluş söylemi içinde yer alan kamusal sanat alanı olarak Santralistanbul iddiasından da bir anlamda uzak bir noktaya düşüldüğünü göstermektedir.


KAYNAKLAR

Akıncı, Ö. (04.09.2007). Sanat ‘Kamusal Alan’a Sıçradı! http://www.zaman.com.tr/cuma_sanat-kamusal-alana-sicradi_583905.html.

Aksoy, A. (Ed.). (2007). Silahtarağa Elektrik Santralı 1910-2004. İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Budan. N. (2008). Kültür Endüstrisi Çerçevesinde Santralistanbul Örneği. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi.

Cengizkan, N. M. (2006). Endüstri Yapılarında Yeniden İşlevlendirme: “İş”i Biten Endüstri Yapıları Ne İşe Yarar?”. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, dosya 03, bülten 45, 9-13.

Dacheux, E. (2012). Kamusal Alan Demokrasinin Anahtar Bir Kavramı. Dacheux, E.(Ed.). Kamusal Alan. İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 13-26.

De Certeau, M. (2008). Gündelik Hayatın Keşfi I. Ankara, Dost Yayınları.

Delice, S. (2007). Elektrik, Modernleşme ve Kamusal Alan: Silahtarağa Elektrik Santrali ve Santralistanbul’u Düşünmek. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, 1-29.

Fowler, S. (2013). Art Sold at Controversial Istanbul Auction Comes Partially to Light. The New York Times. http://www.nytimes.com/2013/04/18/arts/art-sold-at-controversial-istanbul-auction-comes-partially-to-light.html?pagewanted=all&_r=0.

Frazer, N. (2004). Kamusal Alanı Yeniden Düşünmek: Gerçekte Varolan Demokrasinin Eleştirisine Bir Katkı. Özbek, M. (Ed.). Kamusal Alan. İstanbul, Hil Yayınları. 103-132.

Gence, H. (22.09.2007). Biri Koordinatör Dört Mimar Silahtarağa Santralı’nı Nasıl Dönüştürdüklerini Anlattı. Hürriyet Gazetesi.

Habermas, J. (2004). Kamusal Alan. Özbek, M. (Ed.). Kamusal Alan. İstanbul, Hil Yayınları. 95-102.

İnceoğlu, D. (08.09.2007). Bu Santral’da Artık Sanat Üretilecek. Hürriyet Keyif.

Kadıoğlu, A. (1999). Cumhuriyet İradesi Demokrasi Muhakemesi. İstanbul, Metis Yayınları.

Kaşlı, B. (2009). İstanbul’da Yeniden İşlevlendirilen Korumaya Değer Endüstri Yapıları ve İç Mekan Müdahaleleri: Santralistanbul Örneği. İstanbul Teknik Üniversitesi,Yüksek Lisans Tezi.

Kürkçüoğlu, F. (1 Nisan 2008). Silahtarağa Elektrik Santralı’ndan Çağdaş Sanatlar Müzesi’ne. İnşaat Dünyası.

Odman, A. & Arslan, H. (2012). Vakıf Üniversitesinde Akademik Kapitalizm ve Akademik Sendikacılık: Laureate Edu., Inc. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Sosyal-İş/Disk Örneği. 4. Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu, 265-291.
http://www.sosyalhaklar.net/2012/Bildiriler/Arslan-Odman.pdf .

Sadri, S. Z. (2008). Kentsel Dönüşüm ve Kent Hakkı: Fener-Balat Rehabilitasyon Programı ve Santral İstanbul Projesi Örnekleri. Yıldız Teknik Üniversitesi, Doktora Tezi.

Saner, M. (2012). Endüstri Mirası: Kavramlar, Kurumlar ve Türkiye’deki Yaklaşımlar. Planlama Dergisi, 52, 53-66.

Sarıkaya, E. & Karakuş, G. (12.07.2007). Santralistanbul Şehre Yakışacak. Sabah Gazetesi, http://arsiv.sabah.com.tr/2007/07/12/haber,5EE34576CC384EB481908C71DA93286D.html.

Sönmez, B. & Öcal, G. (2007). Kamusal Alan, Kamusal Sanat, Kentsel Dönüşüm ve Silahtarağa’nın Sosyolojisi. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, 1-41.

İstanbul’un Emektar Sanat Merkezi: Santralistanbul. (01.08.2009). Kalem Dergisi, 18-21.

Elektrik Santralinden Eğitim ve Kültür Santraline. (01.11.2007). Tasarım Dergisi, 46-48.

The Nizhny Tagil Charter for the Industrial Heritage, The International Committee for the Conservation of the Industrial Heritage (TICCIH), 2013.

Elektrik Mühendisleri Odası Enerji Komisyonu. (2014). Türkiye’de Elektrik Enerjisi Sektörünün Yapısı ve Tarihsel Gelişimi. http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&frm=1&source=web&cd=1&ved=0CBsQFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.emo.org.tr%2Fekler%2F8dfff4676a47048_ek.pdf%3Fdergi%3D58&ei=PmRnVPudFcGGywODvYHQBQ&usg=AFQjCNGNV3_Oe7acuraH54IwUoXfmE0Xfg&sig2=_6CZzb79aIdgyKeQpSVEJA&bvm=bv.79142246,d.bGQ

http://www.bilgi.edu.tr/tr/universite/laureate/bilgi-ve-laureate/?laureate-menu.  (2014).

https://studiosantral.com/hakkimizda. (15.11.2014).

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s